Uluslararası değerlendirme sınavı PISA’da her yıl en üst sıralarda yer alan Finlandiya hem eğitimciler hem de veliler için bir merak konusu. Özel okul yok, herkese koşulsuz fırsat eşitliği sunuluyor, dileyen her öğrenci üniversiteye gidebiliyor, sınav sisteminin yerini öz değerlendirme almış, eğitimcilerin motivasyonunun ardında “Kaybedecek tek bir öğrencimiz bile yok” yaklaşımı var.
Burada çocuklar her sabah soğukta ve karanlıkta bisikletlerine atlayıp okulun yolunu tutuyorlar. Çünkü burası soğuk ve karanlık iklimiyle Finlandiya, Joensuu; fakat ne kadar karanlık olursa olsun sokaklar çok güvenli. Üstelik her çocuk evine en yakın okula gittiği için okul servisine ihtiyaçları yok. Böylece okula geliş ve gidiş sorumluluğunu da alan çocuklar inisiyatif kullanmaya erkenden alışıyorlar. Okul bahçesine geldiğimizde göz alabildiğince bisiklet görüyoruz, pek azı kilitlenmiş. Okula sınır çizen bir bahçe duvarı da yok, belli ki öğrencileri içeride tutmak için pek çaba sarfetmelerine gerek kalmıyor ve dışarıda da pek tehlikeli bir hayat yok.
Asla “izinsiz” fotoğraf çekemeyeceğimiz uyarılarıyla okula giriyoruz. Burası bir devlet okulu, Finlandiya’daki -neredeyse- tüm okullar gibi. Kapıdan girince askılara ayrılmış büyük alanlar karşılıyor bizi, çünkü küçük çocuklar kar tulumu giyiyor, daha büyük olanlar ise hatırı sayılır kalınlıkta montlar ve mutlaka kar botları. Önce bu ağırlıktan kurtuluyorlar.
Korkarak değil eğlenerek öğrenme
Okulun içinde sessiz sedasız ders işleyen öğrenciler, çoraplarıyla geziniyorlar, anaokulundan liseye kadar böyle. Bunun bir nedeni dışardaki kar ve çamuru içeri taşımamak ise diğer nedeni de kendilerini evde hissetmelerini sağlamak. Belli ki bunu başarıyorlar, okulun içinde gerek sınıflarda gerek ortak alanlarda öğrencileri kanepeye kıvrılmış, yere yayılmış, sallanan sandalyede otururken rahat tavırlarıyla görüyoruz. Fakat buna rağmen ne kadar da sessizler… Çünkü dersi ve öğretmeni, ilk fırsatta kaçacakları bir otorite olarak görmüyorlar, Fin eğitim sisteminin temel prensiplerinden biri de bu; “severek, eğlenerek öğrenme”, asla korkarak değil. Zaten 1 ve 2. sınıf öğrencileri haftada 18 saat ders görüyorlar, 3 ve 4’te 20, 5 ve 6’da 22, 7. sınıftan itibaren ise haftada 30 saate çıkıyorlar. Önemli olan ders saatini çoğaltmak değil etkili öğretmek.
Sınıflara giriyoruz, hiç bir sınıf bir diğerine benzemiyor, öğrenciler rahat otursun diye kiminde koltuk var, kiminde pilates topları, dersin akışını bozmadığı sürece “durma, oturma, sırana geç” demiyor öğretmenler. Koridorda öğrencilerin çalışabileceği ya da dinlenebileceği alanlar var, sallanan sandalyeli bir okuma köşesi, bir piyano ya da langırt görmek olası.
“Kaybedecek tek bir öğrencimiz bile yok”
Finlandiya her yıl uluslararası eğitim değerlendirme programı olan PISA’da ilk 10’a giriyor. Eğitim konusundaki şöhreti buradan geliyor. (Türkiye için sonuçlar ne yazık ki pek iç açıcı değil ama bu yazıda bundan bahsetmeyeceğiz) Finlandiya’nın PISA’daki başarısının önemli bir kısmı özel eğitim gerektiren çocuklara da “normal” okullarda eğitim verilebilmesi. Bir okulda zihinsel ya da fiziksel engeli olan çocuk varsa yasal olarak o okulda sınıf açılması gerekiyor. Normal bir sınıfta 16 ila 25 öğrenci eğitim görürken özel sınıflarda en fazla 10 öğrenci bulunuyor. Özel sınıflar sadece engelli çocuklar için değil öğrenme güçlüğü çeken çocuklar için de oluşturulabiliyor. Aslında Fin eğitim sisteminin başarısı tam da burada.
Sınıflar en fazla 25 kişilik, yine de girdiğimiz sınıflarda 25 öğrenciyi bir arada göremiyoruz, Fin eğitim sisteminin alameti farikası bu, algı düzeyi farklı çocuklara göre sınıfı küçük sınıflara bölmek. Herkes aynı hızda ve aynı şekilde öğrenemiyor madem, o halde yavaş ya da geç öğrenen çocuklara bir özel eğitim öğretmeni veriliyor ve onlar da diğerlerinin seviyesine getiriliyor. Bu sırada da homojen değil heterojen bir eğitim yapısı oluşturuyorlar. Yani Fin öğretmenler, her zaman en geride kalan çocuğu bulup onu yukarıya nasıl taşıyacağını araştırıyor, öğrenene kadar öğretiyorlar. Zaten eğitimciler Fin modelinin neden bu kadar başarılı olduğunu ortaya koyan şu düşünceye sahipler: “Kaybedecek tek bir öğrencimiz bile yok.”
Eğitim şart, peki ya sınav?
Seviye dedik ama bir sıralama yok, ilk 4 yıl sınav yapılmıyor, öğrenciler yüksek not almak için değil öğrenmek için çabalıyor. Bununla birlikte bir değerlendirme sistemleri var, rutin sınav yok ama öğretmen sınav yapabiliyor fakat sonucu ne öğrenciyle ne de veliyle paylaşıyor. Sınavda baktığı iki şey var, öğrenci zaman içinde nasıl bir gelişim gösteriyor ve bir öğretmen olarak “İyi öğretebilmiş miyim?”. Öğrenci de kendi öz değerlendirmesini yapmaya yönlendiriliyor, öğretmen de. Bu nedenle de müfettiş uygulamasından vazgeçilmiş, çünkü dışarıdan yapılacak denetimin öz denetimin yerini tutmayacağını farketmişler.
Bakan çocuğu da işçi çocuğu da aynı sınıfta
Sistemin en önemli özelliklerinden biri koşulsuz fırsat eşitliği sunması. Bir bakan çocuğu, işçi çocuğuyla aynı sınıfta okuyor olabilir. Çünkü zaten tüm eğitim devletin sorumluluğunda ve okullar arasında ciddi performans farkı yok. Yani çok zengin de olsanız çocuğunuzu gönderebileceğiniz bir özel okul yok, çocuğun seçeneği tek; evine en yakın okula gidiyor. 3 bin 500 okulun olduğu Finlandiya’da özel okul statüsüne sahip sadece 27 okul var fakat onlar da dini eğitim veren ya da uluslararası statüsü olan okullar.
“Öğretmenim canım benim”
Finlandiya’da en saygın kişiler olarak kabul gören öğretmenler sistemin taşıyıcı unsuru, çerçeve müfredatın içeriğini hazırlıyorlar ve uygun yöntemi seçiyorlar. Çok iyi bir eğitim alan öğretmenler, mutlaka master diplomasına sahip. Öğrencinin severek ve eğlenerek öğrenmesini amaçlıyorlar, asla korkarak değil.
Dersleri nasıl?
6 yaşında anaokulu zorunlu ve hep oyunla öğretiyorlar. İlkokulda ilk 2 sene haftada 18 saat ders görüyorlar, 3 ve 4’te 20, 5 ve 6’da 22, sonraki sınıflarda ise 30 saate çıkıyor. Ortaokulda yeteneklere göre sınıflar oluşturuluyor. 9. sınıftan sonra meslek lisesine gidiyor ya da bir sene sonra seçim yapabiliyor. Ama isteyen herkes üniversiteye gidebiliyor. Bir üniversite sınavı uygulanıyor fakat burada çoktan seçmeli test soruları çok az yer tutuyor, ağırlıklı olan bilgiyi, muhakeme ve ifade yeteneğini ölçen açık uçlu sınavlar.
Çocuk hastaysa hastaneye okul açıyorlar
Hastane okulları Finlandiya’da eğitime ne kadar önem verildiğini ortaya koyan başka bir gösterge. Eğer bir çocuk psikolojik ya da fiziksel olarak hastaysa, okula gidemiyor ve hastanede zamanını geçiriyorsa hastane içine sınıf açılıyor. Böylece aynı ortamı paylaşan doktor ve öğretmen birbiriyle iletişim kurarak değerlendirme yapabiliyor. Doktor, hasta çocuğun öğrenime ara vermesi gerektiği ya da devam edebileceğiyle ilgili görüşünü söylüyor.
Fin öğretmenlerin anlayamadığı
Tek bir öğrenciyi bile kaybedemeyecek olan Fin öğretmenlerle sohbet ettiğimizde, Türkiye’deki “evde özel ders” uygulamasını bir türlü anlayamadı. Konuştuğumuz Fin öğretmenler, özel ders uygulamasının olup olmadığına “hayır” dediler. “Hani çocuğun özel derse ihtiyacı varsa da özel ders vermiyorlar mı?” sorularını ise “O zaman okulda öğretin, neden evde özel ders veriyorsunuz?” diye yanıtladılar. Bu cevabın ardından “atanamayan öğretmenler” konusunu hiç açmamaya karar verdik…
Bu sistem Türkiye’ye uyarlanabilir mi?
Hal böyle olunca Finlandiya’nın şöhretli eğitim sistemi bir taraftan da turizme dönüşüyor. Eğitim sisteminin çok da başarılı olmadığı ülkelerden eğitimciler Fin eğitim sistemini inceleyip belki de ilham almak için Finlandiya’ya gidiyor. Türkiye’de bu eğitim turunu düzenleyen Senin Geleceğin Yurtdışı Eğitim Kurucusu ve Eğitim Danışmanı Banu Alptekin, Finlandiya’nın 5,5 milyon gibi az bir nüfusa sahip olması ve ekonomik refahı nedeniyle bu sistemin kendine özgü olduğunu vurguluyor. Sistemin Türkiye için yorumlanabileceğini belirten Alptekin “Sağlıklı bireyler dışında hasta ve anlama güçlüğü çeken çocuklar da eğitim almalı ve bu imkansız değil. Bizdeki gibi dışlanmamalı. Öğretmenler uzman olsalar harika nesiller yetiştirebilirler, sadece iyi eğitim verilmeli ve emeklerinin karşılığı ödenmeli, böylece meslek seçiminde öğretmenlik yücelecektir” diyor. Likya Danışmanlık Kurucusu ve Eğitim Danışmanı Ali Koç da sistemin özgün olduğuna dikkat çekerek “Bizim gibi güven ve eşitliğin en önemli değerler olamadığı toplumlarda nasıl sonuç vereceğini deneyerek göreceğiz” diyor. Ali Koç tüm ideal görünümüne karşın sistemin yine de kendini yenilediğini, 2016 yılında Fin eğitim sisteminin daha da iyileştirileceğini sözlerine ekliyor.
CNNTÜRK